11 Mayıs 2017 Perşembe



OKUL FOBİSİ VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Okullar eğitim – öğretim süreçlerine başlarken çocuklarda en temel karşılaşılan sorunlardan biri okul fobisidir. İlk defa böyle bir durumla karşılaşan ebeveynler şaşırmış bir halde en uygun çözümü bulmakta desteğe ihtiyaç duyuyorlar.


[quote] “Bir çocuğun okul deneyiminin beyin işlevi ve anatomisinde gerçek değişimler yarattığı biliniyor”  – Mel Levine [/quote]
Okul fobisi çocuğun okulda yaşadığı sıkıntı, gerginlik, huzursuzluk nedenidir. Herhangi bir huzursuzluk yada gerginliğin okul fobisi olarak tanımlanabilmesi, çocuğun yaşıtlarına göre abartılı tepki göstermesi  durumudur. Okul fobisinin en çok görüldüğü yaşlar, 5 – 6 yaş gurubu ile 11 – 12 yaş grubudur. 1900’lü yıllarda okul ve eğitim sürecinin daha sistematik hale gelmesi ile okul fobisi tanımı da litarütüre girmiştir.

Okul fobisi ve nedenleri

Anneden ilk ayrılık okul fobisi sürecini başlatır.
Annesine ve anne yerine bağlandığı baba, anneanne, babaanne, bakıcıya bağlı olan çocuk sevdiği ve alıştığı bir ortamdan, sevdiklerinden ayrılmak istemez. Çocuğun alışma süreci içinde gösterdiği direnç, tepkiler zamanla ortadan kaybolmadığında bu durum kaygıya dönüşebilir.
Okul fobisinin nedenlerine ilişkin iki farklı görüş bulunmaktadır.
1. görüş: Anne – Baba Tutumlarından kaynaklı olduğuna dair.
Bu görüşe göre iki farklı tutum aynı sonucu doğurmakta.  Aşırı koruyucu aile tiplemesi ile aşırı serbest tutum içindeki aile tiplemesi. Bunlardan ilki çocuklarının farklı ortamlarda kişilik gelişimlerine sürekli müdahale ettiği için çocukta bağımsız karar verme, başkaları ile iletişime geçme faaliyetini sekteye uğratır. İkincil olanda ise tamamen otoritesiz bir yaklaşım çocukta uyum sağlayamama, yönsüzlük davranışı yaratır. Özellikle anne – babada varolan bir yapısal kaygı eğilimi de 2.görüşte ifade edilecek olan çocuktaki fobiyi tetiklemektedir.
2. görüş: Biyolojik genetik yapının yol açtığına dair.
Bu görüşe göre çocuk kaygı eğilimli bir genetik kodlama ve yapısal durumundan dolayı bunu yaşamaktadır. Kimyasal ve nörolojik bir alt nedenden dolayı oluşmaktadır.
Kişisel görüşüme göre bu ikincil görüş ile birincil görüşün birbirini nedensel olarak destekler nitelikte olduğudur. Önemli olan tetikleyen nedenlerin neler olduğunu bulmak, nasıl bir tekniğin çözümü destekleyeceğidir.

Okul Fobisi’ni Tetikleyen Unsurlar:

  • Anne – Baba arasında yaşanan sorunlar, özellikle babanın anneye şiddet uygulaması durumlarında çocuk annenin yanında kalmak isteyebilir.
  • Ailede karşılaşılan hastalık, göç, ölüm, sosyo – ekonomik değişiklikler
  • Okul, öğretmen değişikliği
  • Okuldan tatil ya da farklı nedenlerle uzak kalma
  • Okulda çocuğun öğretmeni ile sorun yaşaması,  diğer çocuklar tarafından şiddet görmesi
  • Çocuğun cinsel taciz, istismara maruz kalması
  • Performans kaygısı: Çocuğun kendi potansiyelinden yüksek başarı beklemesi, anne – babaların, öğretmenlerin mükemmeliyetçi tutumları

Okul Fobisi Yaşayan Çocukların Temel Özellikleri

  • Endişe
  • Hassasiyet yoğunluğu
  • Duygusal yoğunluk
  • Çabuk etkilenme
  • Karşı tarafın duygularını fazla önemseme

Okul fobisi ve annenin rolü

okul fobisiÇocuk doğal gelişimi içerisinde psikolojik, fizyolojik, zihinsel gelişimi açısından 3 yaşa kadar anneye yapışık yaşar. Bu yapışıklık durumu 5 yaşa kadar çocuğun doğal bireyselleşme sürecini desteklemesi için anne, baba tarafından yavaş yavaş bağımsızlık davranışları desteklenmelidir. Eğer anne – baba çocuğun yapışık davranış eğilimlerini besler, onlar da çocuğa yapışık davranırlarsa, yetişkin kimliğinde dahi bireylerin anneye bağımlı oldukları gözlemlenebilir. Bu bağımlılık süreci mutlaka anne olması gerekmiyor, anneyi temsil eden baba, babaanne, anneanne de olabilir. Okul fobisi bu bağlamda “ayrılma kaygısı bozukluğu” dur. Tıpta buna “seperasyon anksiyetesi” denilmektedir.

Okul Fobisi Yaşayan Çocuğa Yaklaşım nasıl olmalıdır?

– Okul fobisi yaşayan çocuk, şımarıklık yapıyor diye kınanırsa, eleştirilir, uyum sağlaması için zorlanırsa bu durum ona zarar verebilir. Kaygı durumunu çocuk elinde olmadan yaşamaktadır, en önemli yaklaşım ona karşı gösterilecek anlayıştır. Bu durum erken çözülmezse ileride yaşıtları ile geziye gidemez, herhangi bir etkinliğe katılamaz, başka bir evde kalamaz.
– Yeni bir kardeş olması durumunda, çocuğa duyulan sevginin dengeli bir şekilde devam etmesi gerekir.
– Anne – Baba öğretmenleriyle işbirliği içinde olarak çocuğun okulda güven ortamında olduğunu hissettirmelidir.
– Çocuğun anne – baba dışında farklı ortamlarda kalabilmesi desteklenmelidir. İlk önce yakınlarında kalarak alıştırılmalı, daha sonra farklı ortamlarda anne – babasız bağımsız davranabileceği ortamlar hazırlanmalıdır.
– Çocuk okula gitmek istemediği durumlarda okula gitmesi yönünde ikna edilmelidir. Gerekirse, anne, baba ile gitmelidir bir süre. Çocuğa verilen sözler tutulmalı ve tutarlı davranılmalıdır.
– Okul fobisinin derecelerine göre çocuğun okula alışma süreci desteklenmelidir. Çocuk okula gidiyor, sınıfa girmiyorsa gerekirse kapıda anne ya da baba beklemelidir.
– Okul fobisi olan bir çocuk, okula ilk başladığı yıllarda öğretmeni tarafından “bırakın okula alışsın” denildiğinde, bundan ciddi bir yara alabilir. Normal bir çocuk için bu ifade doğru olabilir, ancak okul fobisi olan bir çocuğun bu durum kaygısını tetikleyebilir. Bu yüzden tolerenslı ve sabırlı davranması gerekir öğretmenlerin. İlk etapta anneler sınıfa alınabilir, ikinci gün kapıda olmalarına izin verilebilir, daha sonra biraz daha uzakta bekletilebilinir.
– Okul fobisi yaşayan çocuğa öğretmenin özel davranması, onun hassasiyetini dikkate alması gerekir. ” Ben özel davranamam hiçbir çocuğa” dememeli. Okul fobisi olan çocukla daha samimi bir iletişim kurmalı. “Bak kocaman oldun, anneni yanında getiriyorsun” gibi tutumlar gösterilmemeli.
– Okul fobisi yaşayan çocuğun annesi, babası belki bazen günlerce okul kapısında bekleyebilir, çocuk bir gün mutlaka okula alışacaktır. Bu konuda okul öğretmenlerinin, idarecilerinin anlayışlı bir tutum sergilemesi gerekir.

Okul fobisinde panik – atak durumunun fiziksel belirtileri:

  • Kalp çarpıntısı
  • Ağız kuruluğu
  • Terleme, titreme
  • Uyuşma
  • Sık idrara çıkma
  • Bulantı, karın ağrısı
Okul fobisinde en zor vaka evden dışarı çıkamayan çocuktadır. 1 saat bile olsa çocuk mutlaka okula gitmeli, zamanla bu süre uzatılmalıdır. Çocuğun okula alıştırılması sistematik olarak geliştirilmelidir. Çocuk okula gittiğinde anne beklemesi gerekiyorsa bekleyecektir, kaçmayacaktır.
– Çocuğa evde sürekli bu kaygı durumunu hatırlatan konuşmalar yapılmamalıdır.
– Abartılmadan ödüllendirme yapılabilir. Her okula gittiği gün için bir artı verilir, 5 ya da 10 artısı olduğunda ödüllendirilir.
– Öğretmen okul fobisi yaşayan çocuğun durumunu diğer çocuklara uygun bir dille anlatmalıdır.
– Çocukla anne – babanın çocuğun duygularını anlayan bir iletişim ortamı sağlaması gerekir.
– Psikiyatr desteği alındığında, ilaç takviyesi öneriliyorsa bu durum okul fobisini ileri seviyede kaygı bozukluğu olarak yaşayan çocuğun çözümünü hızlandıracaktır.
– Okulların fiziki yapısı da kaygıyı tetikleyebilir. Büyük mekanlar, renksiz sınıflar yerine, daha küçük mekanlar, renkli sınıflar çocuğun daha rahat, insancıl ortama uyum sağlamasına neden olur.
– Dikkat eksikliği, hiperaktivitesi olan çocuklarda okul fobisi daha sık görülmektedir. Bu konuda dikkatli olunmalıdır.
– Okul fobisi tespit edilmiş bir çocuk tedavi ihtiyacı duyar. Bu çocuğun annesinin sınıfta sonra da dışarıda kalmasına izin verilmelidir. Diğer çocuklar gibi uzun süre sınıfta kalmaması anlaşılmalı, bu konuda zorlama yapılmadan annesi ile iletişim kurmasına izin verilmelidir.
– Başarısı teşvik edilmeli sınıf içinde ödüllendirilmelidir.
– Anne – Baba – Öğretmen işbirliği içinde çocuk güven ortamında olduğunu hissetmelidir.

 Maslow'un İhtiyaçlar Hiyerarşisi: 5 Temel İhtiyaç


Abraham Maslow tarafından oluşturulan kişilerin gereksinimleri kuramı, motivasyon kuramları içinde motivasyon üzerinde çok etkili değildir.

Maslow’un kuramına göre insanların ihtiyaçları sınırsızdır ve insan bir ihtiyacını giderdikten sonra başka bir ihtiyaç ortaya çıkar. Bir ihtiyacı giderme süreci içinde ise tamamıyle memnun olma/hoşnut olma durumu olası değildir. Bu esnada, giderilmemiş ihtiyaç kişi için büyük bir motivasyon kaynağıdır, bireyi güdüler ve birey neyi henüz elde etmemişse ona büyük ilgi gösterir. Fakat, ihtiyaç giderildikten sonra bu ihtiyaca yönelik motivasyon davranışlar üzerindeki belirleyici etkisini kaybeder (Maslow, 1943). Maslow’a ait ihtiyaçlar hiyerarşisi de, alt düzeydeki ihtiyacın karşılanmadan üst düzeydeki ihtiyacın karşılanmasının anlamsız olması ilkesi üzerinde kurulmuştur. İhtiyaçlara ait hiyerarşi basamaklarla/düzeylerle ifade edilmektedir.
aslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi 5 ana kategoriye ayrılmaktadır:

1) Fizyolojik İhtiyaçlar: Açlık, susuzluk ve buna benzer temel yaşamsal ihtiyaçlar

2) Güvenlik İhtiyacı: Dış faktörlerden kaynaklı tehlikelerden korunma

3) Sosyal İhtiyaçlar: Aidiyet, sevgi, kabul görme, sosyal yaşam vb.

4) Değer Verilme/Saygınlık İhtiyacı: Statü, başarı, itibar, tanınma

5) Kendini Gerçekleştirme: Gelişim, bir işi başarıyla tamamlama, yaratıcılık


Şimdi bunları daha detaylı inceleyelim:


1) Fizyolojik İhtiyaçlar

Maslow’a göre, tüm ihtiyaçlar içerisinde en önemli olan ihtiyaç fizyolojik ihtiyaçlardır. Fizyolojik ihtiyacını gidermemiş bir kişi için diğer ihtiyaçların bir önemi yoktur. Aç veya susuz olan bir kişi, öncelikle bu ihtiyacını doyuracaktır ve diğer ihtiyaçlarını doyurmaya yönelmeyecektir (Maslow, 1943).


2) Güvenlik İhtiyacı

Bu ihtiyaç, korunma, barınma, kural ve yasalara uyma gibi gereksinimlere dayanmaktadır, ve buna bağlı olarak kişi korku ve kaygısını azaltacaktır. İnsan tehlikelere karşı savunmadadır ve sahip olduğu şeyleri korumaya yönelik bir güdüye sahiptir. Bu ihtiyaçlar, kişilerarası ilişkiler için de geçerlidir. Yani, insan diğer insanlarla olan ilişkileri için de, bu ilişkiyi korumayı ve güvenli bir şekilde sürdürmeyi istemektedir.


3) Sosyal İhtiyaçlar

İnsanlar tek başına yaşayamazlar, yaşamlarını sürdürebilmek için başkalarının varlığına gereksinim duyarlar. Başkalarıyla birlikte yaşama, başkaları tarafından kabul görme, arkadaşlık, sevme ve sevilme gibi sosyal ihtiyaçlar insanlar için önemlidir. Fizyolojik ve sosyal ihtiyaçlarının giderilmesi kişinin diğer ihtiyaçları için bir kaynak oluşturmaktadır. Eğer insanlar sosyal ihtiyaçlarını gideremezlerse, aidiyet duygusundan yoksun, yalnız ve terkedilmiş hissedeceklerdir. Aile kurma ve etrafındaki kişilerle duygu alışverişinde bulunma gibi davranışlar insanların sosyal ihtiyaçlarından kaynaklanmaktadır.


4) Değer Verilme/Saygınlık İhtiyacı

Bu ihtiyaç çift yönlü bir ihtiyaçtır. Yani, birey hem kendisine güven ve saygı duymak isterken hem de başkaları tarafından böyle görülmek ister. Başkaları tarafından değer görmek, kişinin de kendine güven duymasına ve başarılı olabileceğine yönelik bir inanç geliştirmesine neden olmaktadır. Başarı, statünün göstergesi olarak kabul edilmektedir ve başarmışlık hissi değer verilme ihtiyacını karşılamak için oldukça önemli kabul edilmektedir.


5) Kendini Gerçekleştirme İhtiyacı

Bu ihtiyaç hiyerarşinin en üst basamağında yer almaktadır. Her bireyin kendine ait yetenekleri ve karakteri vardır. Birey bu kendine ait özelliklerini geliştirme ve kanıtlama ihtiyacı hissetmektedir. Fakat, bu ihtiyacın karşılanabilmesi için, diğer alt basamaklardaki ihtiyaçların yeterince karşılanmış olması gerekmektedir. Aksi takdirde bireyin kendini gerçekleştirmesi çok mümkün değildir (Erdem, 2008).


Her yeni ihtiyacın giderilmesi yeni bir ihtiyacın da doğması anlamına gelir. Bu durumda, sürekli bir gerilim vardır aslında ve bir dengeye kavuşmak hem olası değildir hem de kişi tarafından istenmez. Maslow’a göre “yoksunluk güdüleri” (açlık, susuzluk, cinsiyet vb.) gerilimi azaltmaya yöneliktir, yani bu ihtiyaçlar giderildiğinde kişi dengeyi kurabilir. Fakat, gelişme güdülerinin ise başarılması daha zordur, çoğu kez erişilemez hedeflerdir ve bu ihtiyaç dengede olan kişinin aynı zamanda sürekli bir gerilime sahip olmasına neden olur.


Bir ihtiyacın belirmesi için, bir önceki ihtiyacın %100 giderilmiş olmasına gerek yoktur. Örneğin, bir kişi fizyolojik gereksinimlerini %70, sevgi gereksinimlerini %50, saygınlık gereksinimlerini %40, kendini gerçekleştirme gereksinimini %10 gidermiş olabilir (Onaran, 1981).

Maslow bu beş temel ihtiyacın dışında iki tane daha ihtiyaç belirtmiştir. Bunlar, bilişsel gereksinimler ve güzelduyusal (esthetic) gereksinimleridir. Fakat, kendini gerçekleştirme ihtiyacının bu ihtiyaçları kapsadığı düşüncesi ile bu ihtiyaçlar ayrı ayrı incelenmemiştir (Onaran, 1981). Değişen yaşam koşulları dolayısıyla, Maslow’a ait bu ihtiyaçlar hiyerarşisi gözden geçirilmektedir. Özellikle teknolojinin gelişmesi ve kişilerin hayatında önemli bir yere sahip olması bu hiyerarşinin gözden geçirilmesi gerektiğinin kanıtı olarak düşünülmektedir.


FREUD'UN SÜPER EGO, İD , EGO TEORİSİ



Bu konu belki de psikoloji tarihinin en ses getiren tartışmalarından biridir. Bundan daha önce Freud zihinsel çalışmayı daha iyi anlayabilmek amacıyla zihni bilinç ve bilinçdışı olarak iki bölmede incelemeye çalışmış ancak bu bölmeleme yetersiz kalınca yapısal bir bölmeleme biçimini ileri sürmüştür. Bilinç ve bilinçdışı için önce bölmesel (topoğrafik) deyimini kullanmış, ancak sonradan zihinsel nitelikler tanımını uygun görmüştür. Zihnin yapısal incelenmesinde ise ego (benlik), id (altbenlik), superego (üstbenlik) kavramlarını geliştirmiştir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta ego, superego, id zihnin yapılarını, bilinç ve bilinçdışı tanımları da bu bölmelerin nasıl işlemleme yaptığını tanımlamaktadır. Ego daha çok bilinçli bir işlemleme yaparken, id ve süperego daha çok bilinçdışı bir işlemleme yapmaktadır.

Yine dikkat edilmesi gereken noktalardan birisi de ego, id, süperego kavramlarının beynin herhangi bir beyin bölgesine karşılık olmadığı ve tamamen soyut olduklarıdır. Daha çok kastedilen şey bir türlü işlevler dizgesidir. Yine bu işlevler tamamen kesin sınırlarla birbirlerinden ayrı değil, tersine geçişlidir.


İD 

Ruhsal aygıtımızın en eski ve en ilkel parçası olduğu kabul edilmektedir. İçgüdülerimizi ve doğuştan varolan her şeyimizi içermektedir. İşlemleme biçimi tamamen gerçeklik ve mantıkla uyuşumsuzdur. Yani bilinçdışı kuralları (kuralsızlık) işlemektedir. Bu durumda buradaki duygu ve düşünceler zaman, yer, dış dünyaya uyum kavramı tanımazlar. Asıl olan dürtülerin tatmine ulaşmasıdır (haz ilkesi). İd bu dürtülerinin tatmin edilmesinde (boşaltılması) egoyu kullanmaktadır, egoya baskı yapmaktadır. 


EGO 
Çocuk büyüdükçe dış dünyanın gerçeklikleri hazza ulaşmada bazı kuralların olduğunu öğretir. Bu durumda altbenliğin bir bölümü özel bir evrimleşme göstererek egoyu oluşturur. Egonun asıl görevi düzenlemedir. Bu nedenle "düzenleyici dizge" adını da bazıları uygun görmektedir. Ego insanoğlunun dış dünya ile uyum içerisinde yaşamasını sağlayan zihinsel işlevler bütünüdür. Yani gerçeklik kuralı egoda hakimdir (gerçeklik-reality- ilkesi).

Ego dış dünyanın gerçekleri ve iç dünyanın haz arayışı arasında dengeyi sağlayan araçtır. Bu dengenin sağlanması için ego bazı yetilerle donanmıştır.

Dürtülerin farkına varılması, algılanması (açlık, cinsellik)

Dış dünyadaki koşulların farkına varılması (yiyecek nerede, nasıl ulaşılır) 

Dürtülerin üstbenliğin baskısıyla koşullara uyacak niteliğe getirilmesi (ekmek almak için para verilir, çalınmaz) 

İstemli ve uyumcul davranışın eyleme geçirilmesi 


Benliğin temel işlevi anlaşılacağı üzere dış dünyaya uyumdur. Türkçe'ye yerleşen egoist sözcüğünün bu nedenle yanlış kullanıldığı ileri sürülebilir. Burada anlaşılması gereken bir nokta da egonun Gerçeklik ilkesiyle çalıştığı, ama idin Haz ilkesiyle çalıştığıdır. Ego bu dengeyi sağlarken "savunma mekanizmaları" adı verilen bazı yöntemleri kullanır.


SÜPEREGO (Üstbenlik) 
Zaman içerisinde egonun bir parçası toplumsallaşma ve değerlerle ilgili olarak evrimleşir. Bu evrimin sonucunda gelişen parçaya süperego (üstbenlik) adı verilir.


Çocuk doğduğunda ayıp, yasak, günah, başkalarının hakkı, saygı gibi kavramlara sahip değildir. Haz ilkesi yaşamını yönlendirir. Ancak biraz büyüyüp haz ilkesini devam ettirince anne ve baba tarafından sosyal olarak uygunsuz davranışlar gösterdiğinde cezalandırılır. Çocuk artık bir yaramazlık yaptığında anne-babasının davranışını duyup-görüp cezalandırılacağını düşünerek davranışından çekinir. Çocuk biraz daha büyünce anne-baba yanında olmasa bile otomatik olarak uygunsuz davranışı yapmaktan vazgeçer. Çünkü anne-baba artık onun dışında birileri değildir. Artık anne-baba içselleştirilmiş ve çocuğun zihninin bir parçası olmuştur. Nereye giderse gitsin anne-baba zihninin içerisinde onunla gelecektir. Yargılayıcı dizge dediğimiz superegonun insan yaşantısındaki belirtisi "suçluluk duygusu"dur.

Çocukluk döneminde gördüğümüz korku ve utanç duyguları ise superego gelişiminin belirtilerindendir. Superego bilinçdışı ve bilinç süreçleri beraberce barındırır. Vicdan, süperegonun bilinçli kısmında yer alır.

Superegonun (frenleyici, yasaklayıcı) ve idin (haz ilkesi) baskıları altında ego uygun çözüm yolları arar.

piaget’in Bilişsel Gelişim Kuramı



Bireyin çevresindeki dünyayı anlama ve öğrenmesini sağlayan aktif zihinsel faaliyetlerdeki gelişime bilişsel gelişim adı verilmektedir. Bilişsel gelişim; bebeklikten yetişkinliğe kadar, bireyin çevreyi, dünyayı anlama yollarının daha karmaşık ve etkili hale gelmesi sürecidir.
Piaget’ye göre çocuk, dünyanın pasif alıcısı değildir. Bilgiyi kazanmada aktif bir role sahiptir. Ayrıca, değişik yaşlardaki çocukların ve yetişkinlerin dünyaları birbirlerinden farklıdır. Piaget bu farklılığın nedenlerini incelemiş ve bireyin dünyayı anlamasını sağlayan bilişsel süreçleri açıklamaya çalışmıştır. (Senemoğlu, 2007)
Piaget, bilişsel gelişimi, biyolojik ilkelerle açıklamıştır. Piaget’ye göre gelişim, Kalıtım ve çevrenin etkileşiminin bir sonucudur. Bilişsel gelişimi etkileyen ilkeleri de şöyle belirlemektedir.
* Olgunlaşma
* Yaşantı
* Uyum
* Örgütleme
* Dengeleme
Bilişsel Gelişim Kuramı İle İlgili Temel Kavramlar Piaget’nin bilişsel gelişim kuramını daha iyi anlayabilmek için kuramın temel kavramları aşağıda açıklanmıştır.
Zekâ: Piaget, zekânın bir takım test maddeleriyle belirlenmesine karşıdır. Ona göre zekice davranmak, organizmanın yaşamı için en uygun koşulları sağlamaktır. Diğer bir deyişle zekâ, organizmanın çevreye etkin bir şekilde uyum sağlamasına yardım eder; gerek organizma, gerekse çevre sürekli değiştiğinden, bu ikisi arasındaki zekice etkileşimler de değişmek zorundadır. Zekice etkinlik, var olan her durumda, organizmanın en iyi koşullarda yaşamasını sağlamaya yöneliktir.
Şema: Şema, bireyin çevresindeki dünyayı anlamak için geliştirdiği bir bilgisayar programı gibidir. Çevresindeki problemleri anlama, çözme, dünyayla baş etme yollan yapıları olarak düşünülebilir. Şema yeni gelen bilginin yerleştirileceği bir çerçevedir. Bilişsel yapılar ya da şema yoluyla birey çevresine uyum sağlar ve çevreyi organize eder. Piaget, vücudun yaşamını sürdürmesi için yapıları (organları) olduğu gibi, zihninde yapıları olduğuna inanmaktadır. Kuşkusuz bu yapılar gözlenemez, ancak davranışlardan yordanabilir. (Senemoğlu, 2007) Şemalarla ilgili önemli bir nokta, sürekli olarak olgunlaşma ve yaşantı kazanma yoluyla değişmeye uğrayıp yeniden organize edilebilir olmalarıdır.
Bebeğin doğduğundaki ilk şemaları refleksif etkinliklerdir. Bunlar; emme, yakalama vb. çok basit şemalardır. Bebeklikten yetişkinliğe doğru şemalar, olgunlaşma, yaşantı kazanma, uyum ve örgütleme yoluyla sürekli olarak değişir, gelişirler.
Uyum: Daha önce de belirtildiği gibi uyum fonksiyonel bir değişmezdir. Yani uyum, yaşam boyunca devam eder. Bilişsel gelişim açısından olduğu kadar diğer fiziksel ve psikososyal gelişim açısından da sürekli olarak uyum sağlanmak durumundadır. (Senemoğlu, 2007)
Piaget’ye göre uyumun iki yönü vardır. Bunlar, özümleme (assimilation) ve düzenlemedir (accomodation)
Özümleme, bireyin, kendisinde var olan bilişsel yapılarla (şemalarla) çevresine uyumunu sağlayan bilişsel bir süreçtir. Diğer bir deyişle; çocuğun karşılaştığı yeni bir olayı, fikri, objeyi, kendisinde daha önceden var olan bilişsel yapı içine alması sürecidir. Çevresine, kendisinde var olan bilişsel yapılarla tepkide bulunmasıdır. (Senemoğlu, 2007)
Mevcut şemayı yeni durumlara, objelere, olaylara göre yeniden biçimlendirme, şekillendirme sürecine “düzenleme” (accomodation) adı verilmektedir. Her yaşantı özümleme ve düzenlemeyi kapsar. Eğer mevcut bilişsel yapılar, yeni durumlara cevap vermek için uygun ise özümleme yapılır. Yeterli değilse, mevcut bilişsel yapılar yeniden düzenlenir. Bu yeniden düzenleme kabaca, öğrenmeye eşdeğer görülmektedir. Yeniden düzenleme olmadan tek başına özümleme ile öğrenme ve dolayısıyla da gelişme mümkün değildir. (Senemoğlu, 2007)
Dengeleme: Piaget’ye göre, bilişsel gelişimin temelindeki itici güç, dengeleme kavramında yatmaktadır. Ona göre, tüm organizmalar, doğuştan, kendileri ve başkalarıyla uyumlu ilişkiler kurmalarını sağlayacak özelliklere sahiptirler. Yani organizmanın tüm donanımı, en yüksek uyumunu sağlamaya yöneliktir. Dengeleme de bu içsel eğilimi, yaşantılarla organize edici bir süreçtir. (Senemoğlu, 2007)
PİAGET’YE GÖRE BİLİŞSEL GELİŞİM DÖNEMLERİ
Piaget’e göre bilişsel gelişim, birbirini izleyen dört dönem içinde ortaya çıkmaktadır. Dönemler ilerledikçe, çocukların kavrama ve problem çözme yeteneklerinde niteliksel gelişmeler gözlenmektedir. (Erden, 2005)
Duyusal Motor (0 – 2) Duyular yolu ile dış dünyanın algılandığı, nesnelerin görünmediği zamanlarda da var olduğunun farkına varılmaya başlandığı dönemdir. Bu dönemdeki bebek, refleks halindeki hareketlerden, amacı olan hareketlere geçmeye başlar.
İşlem Öncesi Dönem(2 – 6) Dilin kullanımının ve sembollerin geliştirildiği dönemdir. Çocuklar, mantıksal olarak sadece tek yönlü olarak düşünürler. Diğer insanların bakış açılarını algılamada zayıftırlar.
Somut İşlemler (6 – 11) Problemlere mantıklı çözümlerin getirildiği dönemdir. Çocuklar, kuralları anlayabilirler. Fakat çoğunlukla somut nesneler üzerinde düşünürler.
Soyut İşlemler (11 – 18) Karmaşık problemlere mantıklı çözümlerin getirildiği dönemdir. Daha soyut düşünme ve sosyal konularda fikirlerin geliştirildiği dönemdir.
Piaget bilişsel gelişim dönemlerini Duyusal-Motor, İşlem Öncesi, Somut işlemler ve Soyut İşlemler olmak üzere dört dönem içinde incelenmektedir.
1. DUYUSAL – MOTOR DÖNEMİ (0–2 YAŞ) Bebek, bu aşamada dış dünyayı keşfetmede duyularını ve motor becerilerini kullandığından bu döneme duyusal- motor adı verilmektedir. Bütün bebekler doğuştan reflekstif davranışlara sahiptir. Yeni doğan bebeğin dudaklarınıza dokunduğunda emmeye başlar; elinizi avucuna koyduğunuzda yakalar. Bu refleksler, çocuğun ilk biliş şemalarını oluşturur. (Senemoğlu, 2007).
İşlem öncesi dönem ikiye ayrılmaktadır. Bunlar;
a) Sembolik dönem ya da kavram öncesi dönem (2–4 yaş) b) Sezgisel dönem (4-7 yaş) dır.
a) Sembolik dönem ya da kavram öncesi dönem İki dört yaşlarını kapsamaktadır. Bu dönemde çocukların dili, çok hızla gelişir ancak geliştirdikleri kavramlar ve kullandıkları sembollerin anlamları, kendilerine özgüdür; çoğu zaman gerçek değildir.
2–4 yaşlarında çocuk, gözünün önünde bulunmayan ya da hiç mevcut olmayan nesne, olay, kişi, varlığı temsil eden semboller geliştirmeye başlar. (Senemoğlu, 2007)
• Bu dönemdeki çocuklar ben merkezlidir. Kendilerini başkalarının yerine koyamazlar. Dünyayı başkalarının açısından göremezler. • Objeleri sadece tek bir özellikleri açısından sınıflandırılabilirler. Örneğin; renklerine göre sınıflandırma ya da biçimlerine göre sınıflandırma gibi. • Bir özellik bakımından farklı olan nesnelerin farkını göremezler. (Örneğin; yeşil üçgenlerle yeşil kareleri bir arada gruplayabilir.) • Mantık yürütmede tümevarım ya da tümdengelim yollarını kullanamazlar. Mantıkları değişken ve yüzeyseldir. Tek yönlü düşünürler. Örneğin, kedi dört bacaklı ve tüylü, küçük bir hayvandır. Buda dört bacaklı, küçük ve tüylü bir hayvan, o halde buda kedidir diyebilir. (Senemoğlu, 2007)
b) Sezgisel Dönem 4–7 yaş arasını kapsar. Çocuklar bu dönemde, mantık kurallarına uygun düşünme yerine, sezgilerine dayalı olarak akıl yürütürle ve problemleri sezgileriyle çözmeye çalışırlar. Dil, hızla gelişmekte, yaşantılar yoluyla kazanılan davranışların sembolleştirilmesine yardım etmektedir. (Senemoğlu, 2007)
Bu dönemde çocuklar, henüz üst düzeyde sınıflama yapamazlar. (Senemoğlu, 2007)
Korunum henüz gelişmemiştir. Korunum herhangi bir nesne ya da nesne grubunun fiziksel biçimi ya da mekândaki konumu değiştiğinde, nesnelerin miktar, sayı, alan, hacim vb. özelliklerini değişmeyeceği ilkesidir. (Senemoğlu, 2007) Çocuklar bu dönemde, nesnenin dikkat çekici özelliklerine odaklanmakta diğer özelliklerini gözden kaçırmaktadır. Korunumun kazanılmamasında bu özellikleri etkili olmaktadır. (Senemoğlu, 2007)
İşlem öncesi dönemin önemli özelliklerinden birisi de, çocuklar işlemleri tersine çeviremezler. Piaget’e göre, tersine çevirme, düşünmenin önemli bir yönüdür ve korunumun başlangıç noktasıdır. (Senemoğlu, 2007) İşlem öncesi dönemde çocuğun düşünmesi, fiziksel etkinliğe ve nesnelerin dikkati çeken görünüşüne bağlı olduğundan doğru mantık yürütemezler, işlem yapamazlar. (Senemoğlu, 2007)
Son yıllarda yapılan araştırmalar, Piaget’nin ortaya koyduğu bazı özelliklerin daha erken yaşlarda öğretilebildiğini göstermektedir. Örneğin; uygun etkinlikler düzenlenerek ve basit bir dil kullanılarak çocuklara korunumun öğretilebildiği gözlenmiştir (Wood, 1988; Damon, 1977; Borke, 1971). (Senemoğlu, 2007).
3. SOMUT İŞLEMLER DÖNEMİ İlkokul yıllarındaki çocuklar, bilişsel yeterlilik bakımından çok hızlı değişme gösterirler. İlkokul dönemindeki, çocukların düşünmesi okul öncesi çocukların düşünmesinden çok farklıdır. Artık, tersine çevirebilme kavramı kazandıklarından korunum ilkesi ile ilgili bir sorunları da yoktur. (www.donusumkonagi.net, 2008)
Bu dönemde en üst düzeyde gruplama yapabilirler. Bir grup bir nesnenin bir başka grubun alt sınıfı olabileceğini anlarlar. (www.donusumkonagi.net, 2008)
Çocuklar, bu dönemde nesnelerin belli özelliklerine göre sınıflayabilirler. (www.donusumkonagi.net, 2008) Somut işlemler dönemindeki çocuklar benmerkezcilikten uzaklaşmışlardır. Olayları ve dünyayı, başkaları açısından da görebilirler. (www.donusumkonagi.net, 2008)
Çocuklar bu dönemde dili etkili olarak kullanmakla birlikte vatan, millet, ülke vb. soyut kavramları anlayamazlar. Soyut kavram ve deneyimlerin somut yollarla açıklanmaları gerekir. (www.donusumkonagi.net, 2008)
4. SOYUT İŞLEMLER DÖNEMİ Ergenlik döneminin başlangıcından itibaren çocukların düşünme biçimleri, yetişkinlere benzer hale gelir. Bu dönemde artık soyut düşünme başlar. Bir problemin çözümü, somut yollarla sınırlanmaz. Problemde bulunan değişkenler arası ilişkileri bulur. Olası denenceleri geliştirir. Daha sonra da bu denencelerin sırasıyla test eder. Çözüme sistemli şekilde ulaşır. Bu dönemde tümevarım ve tümdengelim yoluyla akıl yürütme gözlenir.
Çocuklar soyut kavramları anlayarak etkili bir şekilde kullanabilirler. Bu dönemde çocuklar, çeşitli ideal fikirleri, değerleri, inançları geliştirmeye başlar. Toplumun yapısıyla, felsefesiyle, politikayla ilgilenir: bir değerler sistemi örgütlemeye yönelirler. (Senemoğlu, 2007)
Somut işlemler dönemindeki çocuklarla soyut işlemler dönemindeki ergenler arasındaki temel fark, ergenlerin bir olayın çok değişik yönlerini görebilmeleri ve bilgiyi soyut olarak üretebilmeleridir. Ayıca dil gelişimi bakımından kavramları atasözlerinin, deyimlerin anlaşılmasında artık problemleri yoktur. Ayrıca yazılı dilinde bir yetişkin kadar etkili olarak kullanabilirler. (Senemoğlu, 2007)
İlköğretimin 6.,7.,8. Sınıflarında ve lisede ergenlerin, analiz etme, karşılaştırma, soyut ilişkileri bulma, özgün bir şey üretme, eleştiriyel düşünme gibi özelliklerini geliştirici nitelikte etkinliklere yer verilmesi gerekmektedir. (Senemoğlu, 2007)
Ergenlerde gözlenen önemli bir diğer zihinsel gelişim özelliği de hipotetik koşullara göre düşünmeleridir. (Senemoğlu, 2007)

10 Mayıs 2017 Çarşamba

öğretim stratejileri

ÖĞRETİM   STRATEJİLERİ

1- Sunuş ( Alış ) Yoluyla Öğretim Stratejisi ( Asubel )
İlke kavram ve genellemelerin öğretmen tarafından düzenli bir şekilde sıralanması, bilginin hiyerarşik bir yapı içerisinde anlamlandırılarak öğrencilere aktarımı genelden özele yani tümdengelim yoluyla gerçekleşir. 
Önce ilke, ardından örnek verilir. Bol örnek kullanmak gerekmektedir.
Öğretmen ve öğrenciler arasında yoğun etkileşim vardır.
Öğretim basamak basamak ilerler. Öğrenciye anlamlı öğrenmesini sağlayacak şekilde bilgiler ilişkilendirilerek ve önceki bilgilerle arasında bağlantılar kurularak sunulur. 
Dersin giriş bölümünde kullanılır.
Herhangi bir konu ile ilgili ön öğrenmelerin yeterli olmadığı veya konunun ilk defa sunulacağı zamanlarda kullanılır.
Kavramları, kavram ilişkilerini ve soyut konuların öğrenimini sağladığı için ilköğretim 4. veya 5. sınıflarından itibaren kullanılır.
Kullanılan Teknikler: Sempozyum, söylev, takrir,  

2- Buluş ( Keşfetme ) Yoluyla Öğretim Stratejisi ( Bruner )
Öğrenci merkezlidir.
Öğrencinin kendi gözlem ve etkinliklerine bağlı olarak bilgi, kavram, ilke ve genellemeye ulaşması amaçlanır.
Konular özelden genele yani tümevarım yoluyla işlenir.
Dersin etkinlik kısmında kullanılır.
Kavrama, uygulama, analiz, sentez gibi hedef alanlarının kazandırılmasında önemlidir.
Öğrencinin bilgiye araştırma, inceleme ve problem çözme yoluyla ulaşması sağlanır.
Yapılandırılmamış Yaklaşım: Öğrenci kendi çalışmasını başlatır, bu süreçte yönlendirilir ve öğrenme gerçekleşir. İlke, kavram ve problemin çözümünü doğal ortamda kendi kendine bulur. ( okulöncesi dön.)
Yapılandırılmış Yaklaşım: Öğrencinin kazanacağı hedef davranışları öğretmen belirler ve ilke, kavram ve genellemelere ulaşması için gerekli yönerge ve ipuçları verir.
Kullanılan Teknikler: Küçük grup tartışması, büyük grup tartışması, çember, zıt panel, münazara, açık oturum, soru-cevap

3- Araştırma – İnceleme Yoluyla Öğretim Stratejisi ( J. Dewey )
Öğrencilerin yaşamlarında karşılaşabilecekleri problem durumlarında değişik çözümler üretebilmeleri için sınıf içi veya sınıf dışı ortamlarda araştırma – inceleme yaparak öğrenme yaşantıları sağlamaktır.
Öğrenilen konuların değişik durumlarda denenmesine olanak sağlar.
Uygulama düzeyindeki hedef alanın öğrenciye kazandırılmasında etkilidir.
Dersin sonuç kısmında kullanılır.
Kullanılan teknikler: Beyin fırtınası, problem çözme, gösterme, yaptırma, rol yapma, dramatizasyon, deney, gözlem, soru-cevap
à Araştırma – inceleme Yoluyla Öğretim Stratejisinin Uygulanması
Problemin hissedilmesi
Problemin tanımlanması
Hipotez kurma

Veri toplama – Yöntem geliştirme
Hipotezleri test etme
Problemi çözme


ÖĞRETME – ÖĞRENME YAKLAŞIMLARI  (MODELLERİ )
    
    Tam        İşbirlikçi         Yapılandırmacı    Çoklu Zekâ        Temel Öğretme
       Öğrenme                Öğrenme              Öğrenme                 Yaklaşımı            Yaklaşımı
       ( Bloom )               ( J. Dewey )             ( Piaget – Bruner )          ( Gardner )             ( Glasser )
             Vgotsky             Vgotsky

Tam Öğrenme (Okulda Öğrenme) Yaklaşımı ( Bloom )
Her okulda ve sınıfta hızlı öğrenen ve öğrenmeyen öğrenci bulunduğu ve her öğrencinin hazırbulunuşluk düzeyine göre öğretim yapılmasını, her öğrenciye ihtiyacı olan ek öğretim zamanı ve nitelikli öğretme hizmeti (ipucu, katılım, pekiştireç, dönüt) sağlanırsa okulda her öğrencinin öğrenebileceğini savunur. 
Tam öğrenme için öğrencilerin giriş davranışları eşitlenmeli
Zihinsel farklılık doğuştan değil sonradan meydana gelir.
Tam öğrenme standardına ulaşamayan öğrenciler için ek (tamamlayıcı) öğretim uygulanır.

Tam Öğrenme Yaklaşımının Uygulanması
Hedef davranışlar belirlenir
Ulaşılacak hedef-davranış standardı belirlenir (hedef-davranışların en az %70’ine ulaşma)
Giriş davranışları (önkoşul öğrenmeleri) hazırbulunuşluk testi ile kontrol edilir.
Eksik giriş davranışlarının giderilmesi için öğretim etkinliklerinin düzenlenir. 
Ünitenin işlenmesi
Ünite ya da konu bitiminde tekrar test yapılır (Ünite ya da izleme testi yapılır.)
Bütün öğrencilerin istenilen öğrenme standardına (%70) ulaştığı belirlendikten sonra diğer konuya geçilir.
İstenilen standarda ulaşamayan öğrenciler için ek (tamamlayıcı) öğretim etkinlikleri yapılır.

à İlave (Tamamlayıcı) Öğretim Etkinlikleri İçin Yapılanlar:
Ek süre içerisinde öncekilerden farklı yöntemleri kullanma
Dersteki öğretim girişimini bir kez daha tekrarlama
Öğretmen veya özel bir öğretici tarafından birebir öğretim yapma
Konuyu tekrar ve bol örneklerle anlatma
Grupla öğretim yapma
Kaynak ve yardımcı kitaplarla öğretim yapma
Okulda ve evde ek öğretim yapma ya da ödev verme
Programlı öğretim uygulamasına başvurma
Akademik oyunlarla öğretim 

Tam Öğrenme Yaklaşımının Değişkenleri
à Öğrenci Davranışları (Giriş Davranışları)
Bilişsel giriş davranışları
Duyuşsal giriş davranışları
Psiko-motor giriş davranışları
à Öğretim Hizmetlerinin Nitelikleri
İpucu: Öğrencinin neyi öğreneceğini açıklayıcı mesajlar.
Pekiştirme 
Katılım
Dönüt ve Düzeltme: Öğrencilerin neyi öğrenip neyi öğrenmediklerini bildirme.
Disiplin
à Öğrenme Ürünleri
Öğrenme düzeyi ve çeşidi
Öğrenme hızı
Bilişsel ürünler
Duyuşsal ürünler
Psiko-motor ürünler

Akademik Özgüven: Öğrencinin öğrenme özgeçmişine dayalı olarak herhangi bir öğrenme konusunu öğrenip–öğrenemeyeceğine ilişkin kendisini algılama biçimidir. Tam öğrenme yaklaşımı, duyusal giriş davranışlarını anlamında bireylerin gelebileceği düzeyleri sırasıyla; ilgi, tutum ve akademik özgüven olarak belirlemiştir.

Programlı Öğretim ile Tam Öğrenme Yaklaşımlarının Karşılaştırılması


Programlı Öğretim    Tam Öğrenme       
-31    Davranışçı yaklaşıma bağlı olarak Skinner tarafından geliştirilmiştir.
-32    Okul, sınıf içi ve sınıf dışında kullanılır.
-33    Bireysel öğrenme tekniğidir.
-34    Konular küçük parçalar halinde sıralanarak her öğrencinin kendi öğrenme hızına göre adım adım ilerlediği, bilgiden hemen sonra yöneltilen sorulara cevap verildiği ve cevabın doğruluğuna göre ileri gittiği ya da geri döndüğü öğrenme yaklaşımıdır.    -35    Bilişsel öğrenme kuramına bağlı olarak Bloom tarafından geliştirilmiştir.
-36    Okul ve sınıf öğrenmelerinde kullanılır.
-37    Grup öğretimi tekniğidir.
-38    Üniteler ve konular basitten karmaşığa doğru hiyerarşik olarak sıralanır. Sınıfta bir ünite ya da konu bütün öğrencilerce belli bir standartta öğrenildikten sonra bir sonraki ünite ya da konuya geçilir.     

İŞBİRLİKÇİ ( KUBAŞIK ) ÖĞRENME
                        ( J. Dewey – Vgotsky )
Öğrencilerin ortak amaç için bir araya gelerek küçük gruplar oluşturması yoluyla gerçekleşen bir öğrenme yaklaşımıdır. 
Düşük yetenekli ve öğrenme güçlüğü olan öğrencileri öğrenme sürecine katar ve daha üst düzey öğrenme becerilerini kazandırır.
İşbirlikçi öğrenme grupları oluşturulurken öğrenciler arasındaki farklı yetenek, cinsiyet, başarı ve kişisel özellikleri bakımından heterojen gruplar belirlenmelidir. 
Geleneksel anlayıştaki rekabete ve yarışa son vermeyi amaçlayan ve başarıya birlikte ulaşmayı hedefleyen bir yaklaşımdır.
Güdülenmeyi ve dikkati sürdürmeyi sağlar.
Psiko-sosyal ve duyuşsal gelişime katkıda bulunur.
Öğrencilerde empatinin gelişimini sağlar.
İşbirliği, sorumluluk, hoş görü, özsaygı, özyeterlik, fikirlere saygı ve paylaşma duygularını geliştirir.
Problem çözme ve üst düzey düşünme yeteneklerini geliştirir.
Ortak hareket edilir ve bireysel çaba gerektirir.
Öğretmenin görevi heterojen grupların oluşması, gruplarda işbirliği, verimin artırılması ve ürünlerin değerlendirilmesindeki tüm aşamaları planlamaktır.
İşbirlikçi öğretimde değerlendirme; grup içi etkinliklerin değerlendirilmesi ve bireysel değerlendirme olmak üzere 2 türlüdür. Bireyin başarısı grubun başarısına dönüştürülür ve değerlendirme ölçütlere göre, öğretmen ve grupla birlikte yapılır.

ÇOKLU (ÇOK BOYUTLU) ZEKÂ YAKLAŞIMI
(GARDNER)

Gardner’e göre zekâ; problem çözme kapasitesi veya değerli bir ya da birden çok kültürel yapı ürünü ortaya koyma kapasitesidir.
Piaget’e göre zekâ; çevreye uyum sağlama yeteneğidir.
Öğrencinin güçlü olan zekâ alanlarının değil her zekâ alanının belirli oranlarda geliştirilmesi ilkesine dayanır.
En önemli sayıltısı “her çocuğun bir veya birkaç alanda gelişim potansiyeline sahip olması”dır. 
İnsanlar bütün zekâ alanlarına değişik miktarda sahiptir. 
Herkesin farklı bir kişiliği, karakteri ve zekâ profili vardır.
Bireyler kendi zekâlarını artırma ve geliştirme yeteneğine sahiptirler.
Zekâ çok yönlüdür ancak kendi içerisinde bir bütündür.
Zekâ başkalarına öğretilebilir.
Çeşitli zekâ alanları bir arada ve belli bir uyum içinde çalışır.
Kişisel alt yapı, kalıtım, kültür, inançlar ve tutumlar zekâ gelişiminde etkilidir.
Ölçme ve değerlendirme, öğretmen-öğrenci-veli işbirliği ile yapılır ve ağırlıkla öğrenci gelişim dosyaları (portfolyo) kullanılır.

Başlıca Zekâ Alanları – Uygun Öğrenme ve Öğretme Etkinlikleri
Matematik – Mantıksal Zekâ
Sözel – Dilsel Zekâ
Bedensel – Kinestetik Zekâ
Görsel – Uzamsal Zekâ
Müziksel – Ritmik Zekâ
Sosyal – Bireylerarası Zekâ
Öze Dönük Zekâ: Bireyin kendi duygularını ve düşüncelerini anlama, bireysel hedefler koyma, benlik değerleri ile ilgili özelliklere sahip olma durumudur. İnsan kendini, ilgilerini ve yeteneklerini tanır. Bağımsız kalmayı ve çalışmayı sever. Bireysel başarıların peşindedir.
Doğa Zekâsı 

YAPILANDIRMACI  ( YAPISAL ) ÖĞRENME YAKLAŞIMI
( PİAGET – VGOTSKY - GESTALT )
Bilginin doğasını ve kaynağını inceler. (Bilgi nedir? – Öğrenme nedir? )
Bilginin doğruluğu kişiye, kültüre, duruma göre değişebileceği için, bilginin doğruluğundan çok üretilmesi ve kullanışlılığı önemlidir. Bilginin öğrenci tarafından yapılandırılmasını ifade eder.
Anlamlı öğrenme, keşfederek öğrenme, bağlamsal öğrenme, düşünmeyi öğrenme, araştırma – keşfetme ve problem çözme gibi öğrenme yaklaşımları kullanılır.
Yapılandırmacı öğrenmede “etkinlik merkezli” eğitim uygulamaları gerçekleştirilir.

Yapılandırmacı Öğretim Yaklaşımının Temel Öğeleri
Öğrencileri, konuya ilgi duyacak problemlere yöneltme
Eski bilginin yeni bilgi ile ilişkilendirilerek öğrenmeyi sağlama
Öğretim programı tümdengelim yoluyla ve temel kavramlara ağırlık verilerek işlenir.
Öğretim programı öğrenci sorularına göre yönlendirilir.
Öğretme-öğrenme etkinlikleri; ikincil kaynaklar (ders kitapları, dergi vb.) yerine birincil kaynaklara (gerçek öğrenme ortamı) yöneliktir.
Öğrencinin bireysel görüşlerini ortaya çıkarma ve görüşlerine değer verme önemlidir.
Bilginin anlaşılması ve uygulanması
Öğretim programının öğrencilerin katılımıyla yönlendirilmesi
Değerlendirmenin öğretim sürecine dönük olarak yapılması

Yapılandırmacı Eğitimin Özellikleri
Öğrenci öğrenmeden sorumlu ve aktiftir.
Öğretmen öğretmez, deneyimler yaşatır. Öğrencilerin yeni bakış açıları geliştirmesine ve önceki öğrenmelerini kullanmalarına yardımcı olur. 
Öğretmen, bilginin inşa edilmesi sürecinde öğrenciye gerekli malzeme ve ortamı hazırlar.
Öğretmen öğrencilerin belli bir konu hakkındaki fikir ve görüşlerinin anlamak için uğraşır.
Gözlem, koleksiyon, sergi, tartışma gibi teknikler uygulanır.
Değerlendirme sonuca değil sürece yöneliktir. Portfolyo kullanır.
Öğrencideki doğal merak desteklenir.
Etkinliklerde öğrenci merkezdedir. Bilgiye ulaşmak için sorular sorar, deneyimler yaşar ve sonuca ulaşır.

TEMEL ÖĞRETME YAKLAŞIMI
( GLASSER )

Okulda etkili öğretimin gerçekleşebilmesi için 4 öğe vardır.

Hedeflerin saptanması
    -84    Öğretim hedefleri saptanır.
-85    Davranış olarak ifade edilir.       
Öğrenme için gerekli giriş davranışlarının belirlenmesi    Önceki öğrenmelerle yeni öğrenmeler arasında bağ kurularak öğrenme sağlanır.        
Öğrenme-öğretme ortamının seçimi ve düzenlenmesi    -86    Uygun öğrenme ortamı hazırlama
-87    Öğretimi uygulama (strateji, yöntem, teknik, öğretim hizmetleri)       
Değerlendirme    -88    Öğrenme süreci sonunda öğrenme ne düzeyde gerçekleşti?
-89    Öğrenme eksiklikleri kalmışsa, tamamlanır ve yanlışlar düzeltilir.
-90    Öğrenciye başarısı hakkında dönüt verilir.     

ÖĞRETİM YÖNTEMLERİ VE TEKNİKLERİ
Öğretim yöntemi bir dersin hedeflerine ulaşmak için izlenen yollar anlamına gelir.
Öğretim yöntemi içeriğin (konuların) nasıl öğretileceği ile ilgili genel düzenlemeleri kapsar.

Öğretim Yöntemleri:
Anlatma
Tartışma
Örnek Olay
Gösterip Yaptırma
Problem Çözme
Bireysel Çalışma

Öğretim yöntemi bir tasarım ve planlama süreci, öğretim tekniği ise öğretim yönteminin uygulama biçimidir.


Bireysel Öğretim Teknikleri    Grupla Öğretim Teknikleri    Sınıf Dışı Öğretim Teknikleri       
Bireyselleştirilmiş öğretim    Beyin Fırtınası    Gezi       
Programlı Öğretim    Gösteri    Gözlem       
Bilgisayar Destekli Öğretim    Soru – Cevap    Görüşme       
    Rol Yapma    Sergi       
    Benzetim (Smilasyon)    Proje       
    Makro Öğretim    Ödev       
    Eğitsel Oyunlar         



Öğretim Yöntemlerinin Önemli Yönleri


Anlatım    Tartışma    Gösterip Yaptırma       
-91    Öğretmen merkezlidir.
-92    Öğrenci pasiftir.
-93    Sunuş yoluyla öğretim stratejisinde ve bilgi düzeyindeki davranışların kazandırılmasında kullanılır.
-94    Dersin giriş bölümünde herhangi bir konuyu özetlemede ve bir konu ile ilgili bilgi aktarmada kullanılır.
-95    Birçok konuyu, kısa sürede, kalabalık sınıflara aktarmada etkilidir.    -96    Öğrencileri herhangi bir konu üzerinde düşündürerek, konuları açıklamayı ve verilen bilgileri farklı yönlerden tanımayı sağlar.
-97    Buluş yoluyla öğretim stratejisinde ve kavrama düzeyindeki hedeflerin kazandırılmasında kullanılır.
-98    Öğrencilere karşılıklı konuşma, anlayış, hoş görülü olma gibi özellikleri kazandırır.    -99    Bir işlemin nasıl uygulanacağını, bir davranışın nasıl yapılacağını, bir aracın ya da makinenin nasıl çalıştırılacağını göstererek öğrenciye yaptırılır.
-100    Psiko-motor davranışların ve görgü kurallarının, insan ilişkilerinin öğrenilmesinde kullanılır.
-101    Uygulama düzeyindeki hedef alanın kazandırılmasında kullanılır.        
Örnek Olay    Problem Çözme    Proje Temelli Öğrenme       
-102    Gerçek hayatta karşılaşılan problemler sınıf ortamında çözülerek öğrenme sağlanır.
-103    Buluş yoluyla öğretim stratejisinin kavrama, analiz, sentez ve değerlendirme düzeylerindeki hedef alanlarının kazandırılmasında kullanılır.
-104    En önemli faydası, öğrenciye bildiğini ve kavradığını bir örnek problem üzerinde uygulama fırsatı verir. Beceri kazandırır.    -105    J. Dewey geliştirmiştir.
-106    Öğrencinin problem çözme sürecinde türlü alternatifler geliştirerek, bilimsel yöntemi ve problem çözme aşamalarını kullanarak öğrenmesini sağlar.
-107    Buluş yoluyla öğretim stratejisinde uygulama düzeyindeki hedef alanlarının kazanılmasında etkilidir.    -108    Gerçek yaşam koşullarında gerçekleştirilen ve öğrencilerin bir iş, ürün ya da performans ortaya koymasını sağlar.
-109    Bir senaryo ya da problem üzerinde, öğrenci merkezli öğrenmeyi sağlar.
-110    Bireysel çalışmalardan çok grupla çalışmalar tercih edilir.      


Tartışma Yönteminde Kullanılan Başlıca Tartışma Teknikleri (Çeşitleri)

Münazara: İki grubun bir konuyu tez – antitez şeklinde ele alarak dinleyicilerin ve jürinin önünde tartışmasıdır. 
Sınırlığı: Bireyleri inanmadığı düşünceyi açıklama ve savunma durumuna düşürür.
Panel: Belirli bir konuda 3–5 kişilik grup tarafından dinleyicilerin önünde tartışmanın yapılmasıdır. Amacı; gerçeği bulmaktan çok bir konunun çeşitli yönlerini aydınlatmak ya da konuyla ilgili çeşitli eğilim ve görüşleri ortaya koymaktır. 
Sempozyum: Bilimsel, sanatsal, düşünsel ağırlıklı konuların çeşitli yönleriyle bir grup tarafından sunumudur. Her üye belirli bir konuda konuşma yapar. Sonucunda soru-cevap yapılır ve eleştiri kullanılır.
Açık Oturum: Bir grubun önünde konuşma yapılmasıdır. Panelden farklı üyeler başkandan söz alarak konuşurlar. Başkan üyelere söz vererek oturumu yönetir. Tüm sınıf tartışmaya katılabilir.
Forum: Değişik görüşlere sahip kişi ya da grupların herhangi bir konudaki sorunları tartışarak bir sonuca varmak için yapılır. Toplantıya katılanlar, soru sormaya, eleştiri yapmaya ve katkıda bulunmaya çalışabilir. Bazen de panelden sonra yapılır.
Kollegyum: İki panel grubu vardır. Birinci grup uzman kişiler, ikinci grup ise öğrencilerden oluşur. Uzman kişiler tartışmaya katkıda bulunarak açıklamalar yapar. 
Seminer: Uzmanlık ve bilgi gerektiren konuda uzman bir kişinin sunu yapması.
Brifing: Bir kurumun yapısının ve işleyişinin tanıtımı ya da teknik bir konunun yetkili bir kişi tarafından sunumuna dayanan tekniktir. 



ÖĞRETİM TEKNİKLERİ

Bireysel Öğretim Teknikleri

Programlı Öğretim    -111    Skinner ve davranışçı yaklaşımın geliştirdiği öğretme tekniğidir.
-112    Öğretim bireylerlin öğrenme hızına göre düzenlenir.
-113    Küçük adımlar, etkin katılım, başarı, anında düzeltme, kademeli ilerleme, bireysel hız ilkeleri uygulanır.       
Bireyselleştirilmiş 
Öğretim  
(Keller Planı)    -114    Bir sınıfı oluşturan öğrenciler arasındaki öğrenme bireysel farklılıkların giderilerek her öğrenciye hızına uygun öğretim yapılması sürecidir. Her öğrenci kendine özgü düzeylerde öğrenir.
-115    Öğretmen sınıfın tümüne değil 3–4 öğrenciden oluşan küçük gruplara açıklama yapar.
-116    Dönüşümlü günlük çalışmalar, tamamlayıcı sınıflarda özel ders verme, beceri geliştirme çalışmaları, planlı grup-farklı sınıflar (seviye grupları) çalışmaları düzey geliştirme çalışmaları yapılır.        
Bilgisayar Destekli 
Öğretim    -117    Öğrenciler için renkli, hareketli, animasyonlu olarak hazırlanan eğitim CD’leri aracılığı ile öğrenme zevkli ve ilgi çekici hale gelir.
-118    Öğretmenin yerine geçen bir araç değil öğretmene yardımcı olan, öğretimi tamamlayıcı bir destek aracıdır.     

Grupla Öğretim Teknikleri
Beyin Fırtınası:
Grupta problem çözmekle görevlendirilen üyeler mümkün olduğu kadar çok fikir ileri sürerler. 
Fikirler ile ilgili yorum, eleştiri yapılamaz. Düşünceler yönlendirilemez.
Fikirler kâğıtlara yazılır ve sonra da üzerinde genel bir değerlendirme yapılır.
İyi-kötü, doğru-yanlış gibi yargılamalarda bulunulmaz.
Fikirlerin niteliğinden çok niceliği önemlidir.
Gösteri (Demonstrasyon)
Öğrencilere bir işin nasıl yapılacağını göstermek, genel ilkeleri açıklamak ya da bir aracın nasıl kullanıldığını göstermede kullanılır.
Öğrenme konusu, araç gereç kullanılarak somutlaştırılır. Gece-gündüz oluşumunun dünya maketi üzerinde gösterilmesi.
Kullanılan basamaklar arasında geçiş olmayan ve adım adım ilerleyenler için, biri öğrenilmeden diğerinin öğrenilemeyeceği konularda kullanılır. Aşamalılık ilkesine uyulmalıdır.
Soru – Cevap (Sokrat Yöntemi)
Her öğrencinin cevaplayacağı türden soru sorulmalıdır.
Cevap ipuçları vererek öğrenciye buldurulmalıdır. 
Doğru cevaplar hemen pekiştirilmeli, yanlış cevaplar ise ipucu ve ek sorularla düzelttirilmelidir.
Farklı türden sorular (kapalı uçlu bilgi soruları, ilişkisel-birleştirici sorular, genişletme soruları) sorulmalıdır. 
Rol Yapma – Drama (Sosyo-rama)
Öğrencilere roller dağıtılır ve verilen role uygun davranması beklenir. 
Beklenmedik durumlarda nasıl davranması gerektiğini çözer.
Kendi duygu ve düşüncelerini, başka bir kişiliğe girerek ifade eder. 
Mikro Öğretim
“Öğret – Yeniden Öğret” süreci gerçekleştirilir.
Mevcudu az olan sınıflarda etkili kullanılır.
Her öğrenci konusunu sunar. Sunu kameraya kaydedilir. Dersten sonra birlikte izlenir, tartışılır ve değerlendirilir.
Alınan dönüt ışığında dersler yeniden düzenlenir, kayır yeniden yapılır ve değerlendirmeye geçilir.
Eğitsel Oyunlar
Konular oyuna dönüştürülerek ilgi çekici duruma getirilir.
Altı Şapkalı Düşünme Tekniği
Değişik renklerde şapkalar ve anıları temsil eden düşünceler bulunur. 
Bir olay verilir ve her öğrencinin farklı şapkayı temsil eden düşünceden yola çıkarak olayı yorumlamaları istenir.
Eleştirel ve çok yönlü düşünmeyi sağlar.
Beyaz Şapka: Tarafsız bir şekilde bilgiyi düşünme
Kırmızı Şapka: Özsezgilere dayanarak duygusal tepki verilir.
Siyah Şapka: Eleştirisel ve karamsar yönden bakılır.
Sarı Şapka: İyimser, olaylara yapıcı yönden bakılır.
Yeşil Şapka: Olaylara yeni ve farklı çözüm yolu bulmak, üretici ve yenilikçi fikirler üretilir.
Mavi Şapka: Olaylar olası tüm yönleri ile incelenir.
Benzetim (Simülasyon)
Gerçek durumların önemli boyutları gerçeğe yakın bir model, resim ya da sembolik yollarla incelenir.  
Pilotların bilgisayarla uçak uçurması.